25 Haziran 2018 Pazartesi

Yaktın Bizi Sayın İnce!


Bizler bu ülkenin diğer yarısı tarafından, tercih etmediğimiz siyasi ideolojilere sürüklenmiş insanlarıydık!
Ara ara kendimizce sesimizi yükseltir, aşamayacağımız duvarları fark edince geri çekilir, kendi dünyamızı güzelleştirmeye çalışırdık.
Geri çekilmek deyince yanlış anlamayasın! Cesaretsizlikten değil, umutsuzluktan hep. Çünkü biz bilimle, mantıkla yol alırız, körü körüne inançla başa çıkamayız. Bize karşındaki fikre saygı duymayı öğrettiler, biz ısrarcı olamayız. Konuşarak çözülür dediler, zorbalık, vandallık bizde ne gezer! Her insanın özgürlüğüne inandık, dinleri alet etmeyi beceremeyiz.
Ben mesela; Alevisi, Ermenisi, Kürdü, Lazı bir mahallede büyümüşüm. Ermeni arkadaşımın anannesine "yaya" demişim, kara lahana ikram etmiş bir diğeri, en çok da kürt Süleyman amca ölünce ağlamış tüm mahalleli. Kimin evinde yoksa, toplanıp ona gidilmiş hep. Sen gel bizlere anlat şimdi bu ayırımı!
Bir ağaç yıkılmasın diye toplanıp şarkılar söyleyen bir kitle işte, biz kiiim, eli palalı, gözü dönmüş, mantıktan uzak, şiddet düşkünleri ile karşı karşıya durmak kim!

Ama ne var biliyor musun Sayın İnce, iyi kötü alışıyorduk böyle yaşamaya. İnanır mısın arada çıkıp "ayırım asla yok, kimsenin hayatına karışmayız, biz herkesi kucaklamak için buradayız" dendiğinde iyi bile geliyordu bir umut işte... Adaletsizliğe alışılır mı deme, insan bazı şartlar altında yeteri kadar uzun süre kaldığında, beyni o şartlara alışma eğilimindedir sen öğretmensin benden iyi bilirsin.

Peki sen bize ne yaptın biliyor musun?
Alışmadığımız şekilde naif ve güler yüzünle dikildin karşımıza, gözünün ta içinden fışkıran, neredeyse unuttuğumuz ve sanki herkesi tek tek saran o sevgi de neyin nesiydi öyle? Komiklikler, şakalar ve şiddetten uzak o alaycı tavırlarla; Sen Bize Umut Verdin! 
Eğitim dedin, sanat dedin, bilim dedin, adalet dedin ve üstelik samimiydin.
Türk siyasetinin en karanlık döneminde sen bir ışık yaktın herkese, bak "herkese" diyorum, çünkü çok eminim ki diğerleri de bir an bile olsa kin kusmadan, hakaret etmeden, kandırmadan da halkı etkileyebileceğini görmüştür.
Yeniden kim olduğumuzu, Atatürk'ün bize nasihatlerini hatırladık seninle.
Adalet yürüyüşleri filan hikaye, sen 2 ay gibi kısa bir sürede bizleri özgürlüğe koşturdun!
Onca insanın sandık başlarında cesaretle durmasını, bir yerde eksik varsa toplanıp oraya gitmesini sağladın. Öyle bir umut ki bu , gece yarısı sonuçlar artık belliyken bile, sen Bitti demeden, kimse başkasının yorumuna güvenmedi fark ettin mi?

Ne kadar özlemişiz biz bu neşeli tavrı, bu sevgiyi, bu güler yüzü, samimiyeti. Ne kadar açmışız birilerine gerçekten güvenmeye.

Öyle işte... Hikaye burada bitiyor...

Sonrası herkes için bulanık, yaşayıp göreceğiz.

Çok uğraştın, çok yoruldun sende biliyorum ama gelmeseydin daha iyiydi bence...









16 Eylül 2017 Cumartesi

MİDİLLİ / MOLYVOS / PETRA VE GEZDİK İŞTE!

Haberlerde bahsedilen “Yunan adaları Türk istilasına uğradı” sözlerini duyduğumuzda rotamızı 37 kere farklı açılara yönlendirdikten sonra, ne çıkarsa bahtımıza diyip bu bayram kendimizi Yunan topraklarına salıverdik. Eşim ve ben (ha evet eşim, evlendim bu süreçte, bununla alakalı detayları da yazıcam bi ara) yunan yaşam zihniyetinin, uzosunun, tavernasının ve elbetteki deniz ürünlerinin delisiyiz. Bu sebeple Türk akınını tölere edebiliriz diye düşündük ve elbette Türkiye sahil şeridinin anlamsız fiyat politikası da buna etkili oldu.

Yaşadığımız şehirden iki kafa arkadaşımızı da(Begüm-Levent) yanımıza alarak çıktık yola. Kafa diyorum ama hafif oldu bu tabir, özellikle Begümle defalarca yurt içi ve dışı seyahatlerim oldu, “tatile gidilebilir arkadaşlar derneği” olsa kesin başkan olurdu kendisi. (Prag’da neredeyse bizi terörist olarak içeri attırıyordu gerçi ama olsun J anlatıcam bunuda sonra)

Midilli için rota çizerken ana karayı es geçtik, tüm işaretler bizi adanın güneyine doğru yönlendirdiğinden kısa bir araştırma ile Jalem Tur’un geçen yıl başlattığı seferleri bulduk www.jalemtur.com . Haftada iki kez düzenlenen seferler sizi direk olarak Petra’ya götürüyor.

Arife günü sabah 10 gibi Bursa’dan yola çıkmış olmamıza rağmen, 2,5 saat sonra Cunda’da tost yiyor oluşumuza sevindik. Ayvalık limanda da öyle aman aman bi kalabalık yoktu, hatta yolcuların birçoğunun yunan olması garibimize gitti. Sonradan güvenlik görevlisinden öğrendikki teyzeler-amcalar pazar arabalarını alıp Perşembe pazarına geliyorlarmış ya Ayvalığa! Ellerindeki poşetlere bakınca demek bizi cezbeden deniz ürünleri ve alkol dışında tekstil ürünleri vb şeyler TR’de daha uygun diye düşündük.
Tur şirketi daha popüler olan Molyvos olarak satsa da biletleri, Molyvos’a 5 km uzaklıktaki plaj şeridi Petra’daki limana iniyorsunuz. İnişte taksi bulmak mümkün olmayabilir, çok minik bir liman, dolayısı ile aracınızı ayarlayın derim. Bilet fiyatları gidiş-dönüş kişi başı 40€.
Bu arada kafa karıştıran başka bir detayda semtlerin isimleri, Molyvos “Mithymna” olarak, Petra’da “Mytilene” olarak geçiyor çoğu tabelada, yetmiyor bi de yanında Yunancası yazıyor, zaten Midilli’yi de Mytilini yazıyorlar ama beynelminel adı Lesbos!!! Ay sıkıldım, neyse çokta şeyapmayın yani…

Biz gitmeden önce kalacağımız otelin sahibi Dimitri ile görüşmüştük, o gelip bizi aldı. Biz kalabalığı hesap ederek daha sakin ve uzun bir plaja sahip olan Petra içinde kalmayı tercih ettik. Sonradan huzur evi kıvamındaki sokakları farkedince biraz yanıldığımızı anladık ama öyle güzel bir otelde kaldık ki, Petra’nın sakinliği bizi bozmadı. www.archontikopetras.gr şimdiye kadar kaldığım en güzel butik otel diyebilirim, ki yanlış anlaşılmasın ben biraz severim gezmeyi J Otel dediğime bakmayın, 1821 yılında yapılmış, daha sonra aslına uygun restore edilmiş bir Rum evi burası(3 gece için 230€). Kendi eviniz gibi anahtarlarınız var, girip çıkıp takılıyorsunuz. İngilizce biliyorsanız Dimitri’ye aşırı bulaşmayın, çok yardım sever ama motoru bozulmuş gibi başladımı susmuyor.
İlk akşamın yorgunluğu ile yemeğimizi Petra’da yemeğe karar verdik ve kiralık arabanın bittiğini öğrenip ertesi gün için motor kiraladık. Dimitri, tanıdığı olduğu için Sunset Restoranı önerdi ve orda yedik ama tırt yani söyliyim, son gün otelde kalan tecrübeli çiftin tavsiyesi üzerine sahilin sonuna doğru Reef Restoran’da bir kalamar yedik akıllara zarar.
Ertesi gün kahvaltıdan ve beylerin çay, kahve, sigara, tuvalet, hadi bi kahve daha turunun bitmesini bekledikten sonra çıkışa yöneliyoruz. (Yemin ediyorum 5 kız çıkıyoruz, öğlene kadar kaç yer görmüş oluyoruz biz. Neymiş efendim tatildeymişiz, kasmıcakmışız!) Neyse biniyoruz motosikletlerimize keyfimiz yerimize geliyor, sarılıyorum kocama ve uçuşa geçiyoruz.
Daha önceden bloklarda defalarca okuduğum Petra’ya 20 km uzaklıktaki Skala Skallonis’e doğru yola çıkıyoruz. Yol üzerinde adını hatırlayamadığım manastıra giriyoruz, kilise kısmına Begümle beni almıyorlar gıcık oluyoruz. Motorda giderken yüzüne dolanan rüzgarın o özgür duygusu gibisi yok fakat yol virajlı olduğu kadar belirli bir kısma kadar yokuş. Küçük adalarda evet ama büyük ada için vespa mantıklımıymış soruları aklımdan geçip belimi yoklarken, yaptığı herşeyi tutkuyla yapan sayın kocam dahada bir hızlanıyor. 45 dakikanın ardından vardığımız yerde çok afedersiniz bi bok yok! Kim yazdıysa o blogları sıtmaya tutulsun inşallah!
Kocaman bir sahil, sahilde çığırtkan çocuklarıyla sadece bir Türk aile ki gürültüleri ile 50 metre öteden kendilerini belli ediyorlar. Belliki onlarda bloglardan keklenmişler bizim gibi. O kadar yoldan sonra bi serinleyelim en azından deyip denize girmeye karar veriyoruz fakat o nasıl deniz! Bacaklarımıza dolanan yosunlardan ki benim ödüm kopar zaten, 10 metre açılıp geri dönüyorum, diğerleri biraz daha yüzüyor. Sahilde tek bir tane restoran var orada bir şeyler yiyip geri dönüşe geçiyoruz.
Otelimize döndüğümüzde 45 dk squat yapmışçasına ağrıyan kalçalarımızı tuta tuta kendimizi verandaya atıyoruz Begümle. Beyler her zamanki gibi hayatından memnun hiç şikayet etmiyorlar J

Akşam yemeği için Molyvos’a gidiyoruz sevgili vespalarımızla. Molyvos, kaleden limana kadar uzanan küçük bir kasaba fakat çok daha canlı ve renkli. Dilerseniz buradaki otelleri değerlendirebilirsiniz. Özellikle limanın karşısında çok cici oteller var ve liman her daim hareketli. Biraz arayıştan sonra beğendiğimiz restoranlarda yer bulamayıp kale içinde herhangi bir restorana oturuyoruz. Her yerde Türkçe yazılar ile yönlendirmeler var ve gördüğümüz her turist Türk fakat öyle yoğun bir kalabalık yok, gezmek için ideal. Sanırım akın olunan adalardan biri Midilli değil ve biz bundan son derece memnunuz. Vasat bir akşam yemeği düşüyor şansımıza, iyi bir seçim yapamamış olarak biraz gezintiye çıkıyoruz(kişi başı 20€). Harika manzaralı pastaneleri var kale içinde, birine oturuyoruz. Pastane sahibi teyzeyi başka bir müşteriye söylenirken tanıklık ediyorum, Turkish people eating everything, they are eating eating and again eatingyani diyor ki türkler ne bulursa yiyormuş yiyormuş herşeyi, bokboğazlar diyo teyze bize.. Karnımı tutarak gülüyorum bu söylediklerine ve kesinlikle hak veriyorum. Henüz 1,5 gün oldu ama kilo aldığıma yemin edebilirim :) Bizde şanımıza uygun şekilde birer tabak tatlı ve kahve ile ayrılıyoruz ordan. Dönerken gecenin ve eylül sonu oluşunun serinliği bizi iyiden ısırıyor motor üstünde. Motora tövbe ederek otelimize giriyoruz.
Üçüncü gün rotamız Skala Skamnias,
Araba kiralama şansımızı bir kere daha deniyoruz ama Petra’da zaten 100 hane var belki, kiralık araç beklentimiz ne olsun ki diye düşünüp yine bizim emektar motorlara kalıyoruz. Ama bu sefer anlaşmalıyız beylerle, hız yapılmayacak! Skala Skamnias Petra’ya 22 km uzaklıktaki minik bir balıkçı köyü.


Yolu harika ve bu sefer tadını çıkararak sakince ilerliyoruz ve 2 gündür neden o kadar sıkıntı çektiğimizi daha iyi anlıyoruz. Dağ yamaçlarından yükselerek süzülüyoruz sanki ormanın içinde, oksijen seviyesinin arttığını hissediyor insan yükseldikçe. Gördüğün manzaralar karşısında hayranlıkla açılıyor gözlerin ve serin bi mutluluk kaplıyor içini.
Güzel bir tepeye inşa edilmiş minik bir yerleşim yeri görüp duruyoruz biraz soluklanmak ve manzaranın mavi-yeşiline bulanmak için. Biz Bego'yla fotoğraf işine dalıp adamların yokluğunu farketmiyoruz, bir süre sonra bir bakıyoruz kendilerine bir amca bulmuşlar,çekmişler sandalyelerini yanına, koyu bir sohpet içindeler.
İlyas Amca 85 yaşında, ekonomi profesörü, kitapları ve üniversitede kürsüsü var. Mübadele zamanında kardeşleri Bayburt’ta kalmış kendi Yunanistan'da. Anlattıkça anlatıyor, atalarımın yaptıkları hatalardan sorumlu olmak istemiyorum, biz yunan-türk kardeşiz ayırmasınlar bizi bizden diyor. Amcanın tavsiyeleri doğrultusunda yerleşimin içindeki Türk mahallesini geziyoruz, oradanda Skala Skamnias’a devam ediyoruz, bize Muria restoranı tavsiye etti, kocaman bir dut ağacının altında güzel bir restoran, denize bakıyor. Oturup sipariş veriyoruz ve sanırım yediğimiz en şahane deniz ürünlerini burada yiyoruz. Karides şahane, ahtapot ağlıyordu resmen.
Bir süre sonra yanımdan geçen koca tabakta ıstakozlu makarnaları gördüğümde de ben ağlamaklı oldum çünkü artık doymuştum. İşletmeci gibi görünen beyaz saçlı garson bey amca Türkçe biliyor, kendilerine özel uzolarını tavsiye ediyor ve onu da beğenerek içiyoruz. Hesap kişi başı ortalama 17-18 €.

Skala Skamnia yaz sıcağı renklerinde şirin bir köy, acayip güzel fotoğraf veriyor. Ortalama 50 hanenin bulunduğu yer, kurutulmuş ahtapotu ve ünlü Yunan şair Stratis Mirivilis ile meşhur.
Şairin babasının evi köyde bulunuyormuş ve o dut ağacının altında oturur hikayelerini yazarmış bir zamanlar.

Restoranın yanındaki aralıktan Cavos kafeye geçebilir, güzel bir yunan kahvesi söyleyebilir yada isterseniz kafenin yanındaki minik plajdan Midillide görebileceğiniz en berrak denizde yüzebilirsiniz. Fakat deniz kestanelerine dikkat, kafam kadarlar! Kafede kocaman bir papağan var, “merhaba” diyor dediler ama bize trip yaptı sanırım, konuşmadı.

Güzelce kahvelerimizi içtik, dinlendik ve gün batımına doğru tamamen tatmin bir şekilde oradan ayrıldık dicem ama daha yokuşu çıkarken bizim motor stop etti. (Benzin koymayı ihmal eden, koyalım dediğimde ohoo bu benzin bizi Bursa’ya götürür diyen kocamın konuyla hiç bi ilgisi yokJ)
Restorana geri döndük ve bize 1-2 lt benzin buldular sağolsunlar öyle geri döndük.
Dönüşte Molyvos'ta mola veriyoruz ve limana iniyoruz bu sefer , günü burada kıpırtısız denizi izleyerek bitiriyoruz.
Son gün Petra'da sağa sola kıpırdamadan kumsalda yatarak geçirmeyi tercih ettiğimizden bugün acelemiz yok kocalar istediği kadar yayılabilir. Yanlız mevsim itibari ile biraz serin olsada gerek kumu, gerek berrak suyu, gerekse uzun kumsalı sebebiyle sanırım bölgedeki en iyi plaj Petra Plajı.
Akşam feribot saatinde limana gidiyoruz ve Ayvalığa indiğimizde karşılaştığımız sonu gözükmeyen kuyruk ile tatilin bittiğini anlıyoruz.

Değerlendirme;
**Hareketli bir yer için Molyvos'ta kalın
**Konforlu gezi için önceden araba kiralayın
**Petra'da denize girin
**Petra'da Reef'te kalamar yiyin
**Skala Skallonis'e gitmeyin! Gidersenizde denize girmeyin! Girersenizde fazla kalmayın! :)
**Skala Skamnias'a mutlaka gidin, dut ağacının altında deniz ürünleri yiyin, yol üstünde İlyas amcaya uğrayın.

Çünkü YUNAN ADALARI Bİ ŞAHANE :)

Kendine Dönüş Bildirgesi


Yazının başlığından sakın ha öyle bi içsel yolculuk, özünü bulmak fian gibi şeyler anlaşılmasın.

Uzun zamandır tembellik, boşvermişçilik, olağandışı değişiklikler, akıl tutulması, yoğunluk ve bilimum sebeplerle ara verdiğim yazılarıma umuyorum ki daha istikrarlı bir şekilde devam edeceğim.
Bu süreçte olan bitenle alakalı zaman zaman geriye dönük flashback’ler yapıp arayı kapatmayı planlıyorum.
Geçen zamanda yapılan seyahatler, edinilen bilgiler, verilecek tavsiyeler, edinilmiş tecrübelerim mevcut elbette. Neresinden başlayacağımı kestirdiğim an bingo! hemen yazmaya başlayabilirim.

Yada topa gelişine vurabilirim… J

20 Ekim 2015 Salı

AY RESMEN DEPRESYON!

*Sabahları alarm çaldığında gözünün tekini açıp dışarıdan yansıyan puslu hava sende “nallet olsun erken uyanmalara” etkisi yaratıyor mu?
*Öğlene kadar süren kendine gelememe hali, öğle yemeğinden sonra devam eden kendine gelememe hali?
*Kahrolsun bağzı sabahlar derken, aynı doğrultuda gece nöbetleri?
*İçinde böyle bi gereksiz “bir şey bekliyormuşsun da o şey her an olabilir, olmazsa senin hayatın bitebilir” hissi?
*Bazen, bir adamsendecilik, bir boşvermişçilik, bir plansızlık kaplıyor mu içini? Hani yerde para görsen eğilip almaya mecalin olmaz ya öyle…
*Vücudunda bir ağırlık, olmayan siyatiklerin ağrısı, başında sık sık zonkluyor sanki son zamanlarda (nazarmı değdi kız acaba!)
*Ne çok kalabalık, gürültülü, trafikli heryer böyle, şehir dediğin en fazla 100-200 kişi olur, bu ne canım!
*Etrafındaki insanlar ne zaman bu kadar sevimsiz oldular hayret! Bir boş konuşmalar böyle hepsinde…
*Sevdiğin de bi ilgisiz zaten son zamanlarda, neyse zaten onuda çekebilecek durumda değilsin (değil misin?) dur O'na sonra bakıcaksın.
*Çağırdılar ama gitmedin akşam yemeğe, ne gerek var. Dünyanın tek huzurlu yeri evinde battaniyenin altında yalnız olmak dimi? (çok yanlızsın!)

*Ve gün içerisinde istikrarlı olan tek şey sürekli değişen ruh halin mi?

Öyleyse HOŞGELDİN, DEPRESYONDASIN


Her iki cins üzerinde yapılan araştırmalara göre kadınların erkeklere oranla %80 daha fazla depresyona girme eğilimi içerisinde olduğunu biliyor muydunuz?
15 ve 55 yaş arasındaki kadınların ruhsal gerileme sıklığının diğer yaş grubuna göre yüksek olduğunu okudum bir yerde. "15-55 arası" demiş;
Yani neredeyse bütün hayatımız! (sonra kadınlar neden böyle!)

Bu kadar hassas dengeler içerisinde olunmasının fiziksel nedenlerinin başında; Regl, çocuk doğurma ve yetiştirme (kaynak bunu “çocuk işçiliği” olarak tanımlamış ben kibar davrandım) ve menopoz süreçleri geliyor. 
(Bu araştırmayı ben yapsam, hayatımıza giren öküzleri de eklerdim kesin!)

SONBAHAR VE DEPRESYON!
Bana göre Sonbahar depresyonunun en büyük sebebi yaza veda ediyor olmak, hoşçakal  güneş, deniz, tatil, seyehat ve eğlence…
Güneş ışığının vücut üzerindeki olumlu etkilerinden olan serotonin eksikliği yaratan değişen hava şartları, hele ki benim gibi yaz delisi bir insansanız, ruh halinizi çökertmeye yetiyor.
Bakalım Sonbahar Depresyonundan nasıl kurtuluyoruz;
  •  Doğanın bir parçası olduğun bilinciyle hareket etmek, O'na uyum göstermek ve pozitif düşünmek ilk adım.
                Dengeli beslenme ve egzersiz önemli
  • Bilinenin aksine tatlı tüketimi keyfinizi yerine getirmez mesela. Kan şekeriniz hızla yükseldiğinde kısa süreli iyi hissedersiniz fakat akabinde hızla düşerek günün geri kalanında sizi daha kötü yapar. Tatlı yerine kuru yada taze meyve tüketin.
  • Depresyon tedavilerinde B12 ve Folat vitaminler önemli rol oynar. Balık, tavuk, dana eti, süt, yoğurt gibi hayvansal gıdalarda B12, turunçgiller ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde ise Folat vitaminleri bol miktarda vardır.
  •  ÇİKOLATA SEVERLER; Bitter çikolatada bulunan flavon ve antioksidanlar vücudunuzda mutluluk hormonu salgılıyor tamam ama bir oturuşta bir paket yutmayın lütfen. Günde 10 gr yeterli…
  • Tabi birazda hareket edin. Yürüyün, spor yapın, evi temizleyin ama hareketsiz kalmayın. Elinde meşgalesi olmayan zihinler, depresyonun yatağıdır. 
  • Ve depresyonist insanlar kendini, çevresini sıkar, BunaltıR, KASAR! (Yapma annem yazık, bak ne güzel kızsın!)
                At sokaklara kendini!
  • Giy sıcacık hırkanı üstüne, at bir şal boynuna varsa birde sıcacık gülüşü olan birileri hayatında, tak koluna düş sokaklara. Biraz umursama yarını, bugünde komik birşeylerden bahsetme günü olsun sizin için.
  • İş çıkışı arkadaşlarınızla buluşun. Biz altın günü yaptık kızlarla mesela, o kadar klişe ve o kadar eğlenceli ki, gül gül ölüyoruz.
  •  Kışa dair planlar yapın, hedefler koyun, seyahatler organize edin. Kış kulağa güzel gelsin.
  • Amaçsız, sıkıntılı, karamsar insanlardan uzak durun. (Hele sinsiler var ki, ay evlerden ırak Yarabbim!)
                Öküzlere Gelince… 
(Teşbihte hata olmaz, ben öküz diyeyim, siz mutsuz olduğunuz kim/ne ise onu anlayın...)
  • Kıymetinizin bilinmediği herhangi bir platformda işiniz olmasın.
  • Onlarla geliş-gidişi kesin…
      Değerlendirme ; Sonbahar güzeldir, yeni yılın ilk habercisidir. Dökülen yapraklarla bize tazelenmek için eskileri geride bırakmamız gerektiğini, değişimin ve yenilenmenin doğanın gereği olduğunu anlatır...

13 Ağustos 2015 Perşembe

“ Bİ SAKİN CNM YA! ”


YAŞAMAK DEĞİL, SENİ BU TELAŞ ÖLDÜRECEK !

Şair burada demiş ki; Bırak panik halde bir yerlere yetişmeye çalışmayı, boşver bu vapur kaçsın, bi sonrakine binersin. Otur bir demli çay iç deniz kenarında, biraz kendinle kal iyi gelir, tadını çıkar bu anın. Allah sağlık da vermişse üstelik, al sana günübirlik mutluluk işte…

Her zaman aynı yönde esmez rüzgar sende bilirsin, başına gelen aksaklıklar, üst üste gelen terslikler veya yetiştiremediğin işlerin altında ezileceksin gibi geliyor dimi? Ezilmezsin… Gerçekten…

Annem mesela; Trajedi Yaratma konusunda Marmara Bölge Birinciliği var! Kendine dert edinemeyeceği bir olay henüz görmedim, geçenlerde arabasını çekmişler, telefondaki ses tonu ve paniği duysan, savaş çıktı sığınaklara kaçmamız gerek ama geç kalıyoruz sanırsın!

SAKİN!

Her ne olduysa oldu, OL-DU, az bi sakin ol! Ve aşağıdaki DENGE egzersizlerini aklının bir köşesine yaz, belki bi gün lazım olur… 
(%100 çalışıyor, Kesin Bilgi!)
  • Dik ve rahat bir konumda otur, derin bir nefesi önce karnını(diyafram), sonra ciğerlerini dolduracak şekilde içine çek, şimdi 4 kez duraklayarak bu nefesi bırak. Sufi nefesi derler buna, birkaç kez tekrar et ve nefesle birlikte stresinden arındığını hisset. Ancak rahat bir zihin sana faydalı olabilir unutma!
  • Biliyorsan dua et, bilmiyorsan meditasyon yap, İNANÇ insanı pozitif tutan bir eylemdir.
  • Problemleri tek tek çöz meye çalış, herşeyi bir anda yapmaya çalışırsan olmaz. Önem sırası hazırla, en az önemli olan en sonda kalsın. Sona bıraktıklarını ertelemekten de, kaybetmekten de çekinme.    
  • Değiştiremeyeceğin şeyleri kabullen, kabullenemeyeceklerinden mümkünse vazgeç.
  • Birileri tarafından sıklıkla üzülüyorsan, bu sen izin verdiğin içindir.
  • Gülümsemenin gücüne inan, yapılan deneylerde zorla gülümsetilen insanların bile kalp ritminde olumlu değişiklikler olduğu kanıtlandı. Gülümse! Evet evet deli gibi, geç aynanın karşısına gül, bak gör nasıl iyi gelecek gerginliğine.  
  • Sevdiğin ve güvendiğin birine sarılmayı ihmal etme, sarılmak en iyi ağrı kesicidir unutma.
  • Ve bana göre en önemlisi; NEGATİF İNSANLARDAN UZAK DUR! Git derdini sarı öküze anlat daha iyi!
      Az önce uzun zamandır bizimle olan üyelerimden biri ofisime geldi merhaba demek için, (aile içinde yıllardır uğraştıkları ve hala devam eden zorlu sağlık problemlerinin detayına girmeyeceğim) kocaman gülümsemesi ile “nasıl dinlenmiş, nasıl mutlu oluyorum şurada birkaç saat geçirince biliyormusunuz” dedi. Gülümsedim, devam etti; “Öyle yoruluyorum ki hayatın telaşı içinde ama kısmet işte, oldumu oluyor… Fakat kendim için küçük aralar vermeye başladığımdan beri, daha güçlü, daha pozitif olduğumu hissetmeye başladım, şimdi buradan termal havuza geçeceğim mesela, harika değilmi”dedi. “SENSİN HARİKA!” demek istedim adama…

Çok sorunlu bir müşteri ile karşılaştığında, gergin bir toplantıdan çıktığında yada sevgilinle gereksiz kavga ettiğinde, kısaca stres seviyen yükseldiğinde derin bir nefes al ve düşün; bu durum 1 ay sonra senin için ne kadar önemli olacak, yada 1 yıl, 5 yıl sonra? HAYIR! Hatta günlük problemlerin çoğu yarın bile umrunda olmayacak. O zaman kontrol edemeyeceğin şeylerle ilgili kendini hırpalamaktan vazgeç dimi güzel kardeşim :)

Belki bunu duymaktan hoşlanmazsın ama malesef MÜKEMMEL DEĞİLSİN ve bu “Eksik” değil, sadece insan olduğunu gösterir. Ama evet kesinlikle KIYMETLİSİN ve teksin!

Anneme geri dönecek olursak, evrenin çekim gücü sebebiyle olsa gerek, belirli aralıklarla mutlaka cep telefonu, cüzdanı çalınıyor, arabası çekiliyor, kliması sürekli arıza yapıyor ve bir sürü şeye yetişmeye çalışıp her seferinde kendini itinayla kahrediyor! Bense her kız çocuğu için söylendiği gibi birgün anneme dönüşeceğim düşüncesi ile onu eleştirmeye devam ediyorum :)






22 Mayıs 2015 Cuma

SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN “ ÇEŞME SOLE&MARE ”

Kış doğumlu olmama rağmen, kış aylarını oldum olası sevmem. Kat kat giyinip, battaniyelere sarınma hallerinden sıkıntı basar, duramam. Bu sebeplede yarı kışı hasta geçiririm çoğu zaman… Bu sene Allahın ne hikmetiyle bilinmez, kış bitmedi bir türlü. Üşümekten yorulurmu insan, ben yoruldum!

Elbette yazın ilk ışıltıları ile birlikte benimde kanımda bir coşku, bir değişiklik yapma arzusu, vay efendim çalışmaya biraz ara verip Ege’yemi yerleşsem tripleri derken en son kendimi  kızlarla 3 günlüğüne Çeşme’ye giderken buldum…

Masal gibi deniz, kabus gibi soğuk! 
Uzun zaman orda yaşamış olmanın verdiği etkiyle Ege kendimi evimde gibi hissettiğim tek yerdir. Çeşme’de de bir dönem uluslararası bir otelde Spa Yöneticiliği yapmışlığımda var ama ilk defa deniz sezonunu bu kadar erken açtığım söylenebilir.
İlk gün çok az açık mekandan biri olan Paparazzi’ye gittik, havada az biraz kapalı. Çok tercih ettiğim bir mekan değil Paparazzi, iskelesi dar, güneşlenme alanı az, servis yavaş, yemekler orta.
Neyse yüzen birkaç cengaveri görünce bizde denize girelim dedik....

Aman Tanrım bu nasıl soğuk! Çivi desem değil, buz desem değil baya bildiğin acı veriyor su. Sonra kendime şunları hatırlattım;
*SOĞUK SU ZAYIFLATIR! Vücut soğuk suya mağruz kaldığında ısınmak için daha fazla enerji üretmesi gerekir ve bu sayede yağ yakımı hızlanır ve zayıflarsınız.
*Kan dolaşımını hızlandırır ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
*Gözeneklerin daralmasını sağladığı için, soğuk su aynı zamanda sıkılaşmanızı sağlar. Cildi ve saçları parlatır.
*Depresyon etkilerini azaltır ve vücudun soğuk suda yaşadığı şok sonrası yüksek seviyede rahatlama sağlar ve uyku sorununu azaltır.
*Testesteron seviyesini arttırır.
SONUÇ: Bu suda geçirdiğimiz 10 dakika sonrası bence önümüzdeki 5 yıl SAĞLIKLIYIZ!

Akşam klasik Alaçatı sokaklarında eskitme bir sokak restoranı (ki bence benim evimde oradan daha fazla meze çeşidi vardır) keyifli sohpetler ve biraz ısınmadan sonra önce Alaçatı Port’ta Öküz ve Tren daha sonra Sole&mare açılışı ile devam etti gece. Açılış olduğu için rezervasyon yaptıramadık fakat kapıda belirli bir miktar(çok) para karşılığında masa verebileceklerini ileten naif! görevlileri aşıp girdiğimizde gözlerimiz parladı. İçerisi tıklım tıklım insan dolu, fener alayları, havai fişekler yani sen eğlen diye baya bişeyler yapmışlar.
Ama ben en çok misafir profiline takıldım. Garip bir şekilde saçı, kıyafeti, makyajı, ayakkabısıyla bir sürü aynı kızdan vardı mesela ve bir sürü aynı oğlan. Neyse eğlendik sonuçta…
Ertesi günde plaja buraya gelelim dedik ve rezervasyon yaptırmak istedik fakat dolu olduğunu, gelince yer varsa girebileceğimizi ilettiler, çok umursamadık. Sonradan öğrendik ki yeni sistem kredi kartınızdan bir miktar(çok çok) para çekmeleri ile sana yer ayırıyorlarmış. Harcama garantili rezervasyon yani. Ama biz ertesi gün illaki Sole&Mare’ye gittik.

Gitmez Olaydım! 
10-12 birbirinden renkli ve eğlenceli kız grubu içeri girip güzel bir yere yerleştik. Saat erken henüz etrafta pek kimseler yok. Kızlar toplu halde gezerken daha bir özgüvenli yürürler farketmişsinizdir, bizde de havalar yüksek tabi. Eğlencelide bir gurubuz vesselam.
Derken yavaş yavaş içerisi dolmaya başladı, sakin sakin kitabımı okurken birilerinin Burak Özçivit geldi dediğini duydum ve kafamı kaldırdığımda inanın hangisi olduğunu seçene kadar baya bir zaman geçti.
Çünkü baktığım her yer Burak, baktığım her yer Kıvanç olmuş! Bununlada kalmamış hele o kızlar birer Adriana Lima, birer Miranda Kerr…

Biz bütün kış yemekleri götürürken,bunlar yememiş içmemiş spor yapıp Sole&Mare Yaz Olimpiyatlarına hazırlanmışlar belliki!

Az önce nasıl salınsam iskelede acaba diye plan yapan ben, sanki bi boyum kısaldı, bir anda 3-5 kilo fazlam oldu, ne bileyim böyle bi uyku bastı filan... İlk şoku atlattıktan sonra merakla izledim gençleri…

Hepsinde farkedilmek, ben buradayım diyebilmek için nasıl bir çaba hakimdi dışarıdan bakılınca.

Baklavalı oğlanlar kaslarını sıkarak sohpet ediyorlar, arada dövmelerini göstermek için kendi etraflarında tam tur atıyorlar ve etrafa bakıp seyredildiklerinden emin oluyorlar.

Güzel vücutlar zaten yeterince kendini gösterirken, kızların neden tonlarca makyaj yapıp plaja geldiklerini ve dahası o makyajla nasıl yüzebildiklerini bunca yıldır zaten anlamış değilim. Bakımlı olmanın harikalığı zaten benim işimin bir parçası ama o güneşin altında makyajın ciltlerine nasıl kalıcı hasar verebileceği ile ilgili sanırım pek fikirleri yok!
Saçlar fönlü birde, “kız daha gece 3'te burdaydın ne ara gittin kuaföre sen!” Heleki giydikleri topuklu ayakkabıların, parıltılı ve şuh pareoların zaten oradaki ortamın dayatması olduğunu kavramak için çokta gün görmüş olmaya gerek yok.

İşletmeciliğini yapan Selim Kaptan, yıllardır değişmeyen mütevazi tavrı ile şort, tişört işinin başındaydı, restoranda bakınırken bir isteğim olduğunu farkedip masamıza garson gönderirken kendisiyle hiç alakası olmayan bu YALAN DÜNYA’yı nasıl yarattığına O’da şaşırıyormudur diye geçti aklımdan.

Dinlenmiş vücut ve harika duygular içerisinde şehrimize geri döndük. Ve aynı gün ben spora kaldığım yerden ve daha sıkı bir tempoyla devam etmeye başladım!

SONUÇ : Sağlık için illaki ama ÇEŞMEDE SALINMAK İÇİN BİLE SPOR ŞART!


7 Nisan 2015 Salı

SIRLARINIZI AÇIKLIYORUM, KUSURA BAKMAYIN!


DÜNYA KADINLARININ GÜZELLİK SIRLARI

Kalbimizin derinliklerinde sürekli yanan bir arzu, GENÇ KALMAK...
Yapmış olduğum araştırmalar esnasında dünya üzerindeki hemcinslerimizin ufak tefek sağlık ve güzellik sırlarına denk geldikçe sizlerle paylaşmaya devam ediyor olacağım.
Uzun yıllardır içinde bulunduğum Spa&Wellness sektöründe, mübala olursa affedin ama genç ve güzel kalabilmek için cinayet işleyebilecek kadınlar tanıdım desem yalan olmaz.
"Bana göre her yaşın ayrı bir güzelliği var" felsefesine girmeden hemen detaylara geçiyorum...


ÇİN
Birçok bitki çayının içinde antioksidan vardır. Çin mutfağının mucizesi ve yaşlanmayan Çinli kadınların en büyük sırrı Yeşil Çay ve Beyaz Çay bitkisidir. Yeşil ve Beyaz Çay içerisinde bulunan EGCG, kateşinler açısından en yüksek antioksidan bileşeni olarak bilinir. Bu bileşenler kırışıklık ile savaşmada ve hücre yenilenmesinde etkin rol oynar.

Demlenmiş beyaz çay içerisine bir miktar Yeşil çay tozu karıştırdığınızda muhteşem bir anti-aging maske elde etmiş olursunuz.

Değerlendirme : HERGÜN MUTLAKA 2 FİNCAN YEŞİL ÇAY İÇİLECEK!

MEKSİKA
Yaşımızı ele veren ilk görüntü “ellerimiz”. El üzerindeki derimiz elastikiyetini ve dolgunluğunu kaybetmesi vücudun geri kalanından çok daha hızlı olur. Meksikalı kadınlar bunu engelleyebilmek için Esmer şeker ve Limon suyunu karıştırarak elde ettikleri peeling’i ellerine uyguluyorlar. Şeker kristalleri cildi beslerken, bir yandanda moleküler yapısından dolayı cildin ölü deriden arınmasını sağlıyor. Taze limon suyu ise birçok anti-aging tedavide kullanılan Alfa Hidroksit Asit içeriği ile cildinizi yeniler, tazelik katar. Dermatalogların tavsiyelerine göre de “Ölü deriden arındığınızda, nemlendiriciler cildinize daha rahat nüfuz edebilmektedir”

Değerlendirme : HAFTADA 2 KERE MUTLAKA PEELING UYGULA! 
**DipNot; Elinle kalma tüm vücuduna uygula!


HİNDİSTAN
Güne bir bardak zencefil çayı ile başlamak… İşte Hintli kadınların sağlık formülü. İçerisine bir miktar bal ve limonda eklerseniz, yoğun bir gün için bağışıklık sisteminizi güçlendirmiş ve zencefilin sunduğu tüm anti-aging avantajlardan yararlanmış olursunuz.
Bal’ın doğal anti bakteriyel özelliğe sahip olmasının yanısıra, varsa vücuttaki inflomasyonu atmaya yardımcı olur. Zencefil ise Gingerol antioksidanı açısından zengin ve kolajen parçalanmasını engelleyici etkiye sahiptir.
Bir fincan çayda hayat bulmak bu olsa gerek…

Değerlendirme : ZENCEFİL İYİ BİRŞEY, İÇ ONU! Bal ve Limonu unutma!



POLİNEZYA
Güney Pasifik’te bir denizaşırı toprağı olan Polynesia’da hanımlar zamanı durduracak ve dahası pek çok derde çare olacak bir meyveyi hayatlarının merkezine koymuş durumdalar. “NONİ” olarak bilinen bu mucizevi bitki dünyanın doğusunda yüzlerce yıldır alternatif tıp ritüellerinde kullanılmakta. 101 çeşit rahatsızlıkta tedavi desteği olarak kullanılan NONİ, özellikle antioksidan, anti-aging ve nemlendirme özellikleri ile Fransız Polynesia’sı kadınlarının güzellik sırları içinde ilk sıralarda yer almaktadır.

Değerlendirme: GOOGLE'a SOR; 
"NONİ MEYVESİ NEREDE SATILIR"






FRANSA
Bir Fransız kadını kadar sade ve asil olmak… Çalışmalar, üzüm çekirdeği ekstesinin, kandaki antioksidan seviyesinde hatırı sayılır bir artış yarattığını kanıtlamaktadır. Ayrıca üzüm çekirdeği ciltte kolajen ve elastikiyet koruması oluşturur bu da yaşlanma etkilerinizin gecikmesine neden olur. Bu sebeplerle üzüm çekirdeği ekstresi Fransa Kadınları arasında ve kozmetik sektöründe oldukça popülerdir.
50 ml’lik üzüm çekirdeği ekstresi için 1 kilo siyah üzüm tüketmeniz yeterli olacaktır. Yada cildiniz için üzüm çekirdeği içerikli ürünler kullanabilirsiniz.
Değerlendirme : YAZ GELİYOR, ÜZÜM STOKLA! 


KORE
Ah şu uzak doğu kadınlarının pürüzsüz ciltleri… 
Koreli kadınların ciltlerini sağlıklı tutmak amacıyla her banyoda peeling eldiveni kullandıklarını biliyor muydunuz? Kabak lifi yada doğal süngerlerden yapılan bu eldivenler ile cildinizi plastik ile temas ettirmeden ölü derilerden arındırmanız, kan dolaşımını hızlandırmanız ve duş sonrası kullanacağınız nemlendiricinin etkisiyle tazelenmeniz mümkün.
Değerlendirme : BİR ELDİVEN EDİN, HER DUŞTA UYGULA!

HOLY LAND (İSRAİL)
Ölüdeniz Tuzu Aşkına… 
İsrail kadınları diri vücutları ve güzellikleri ile tanınırlar, manken Bar Refaeli’ni tanıyıp hayran kalmayanınız sanırım yoktur. Ölüdeniz tuzu içerisindeki zengin mineral ve vitamin bileşeni açısından cildinize sunacağı nimetler sonsuzdur. Tuzu ile peeling yaparak pürüzsüz bir cile sahip olurken, Ölüdeniz çamuru cildinizdeki nem dengesini sağlar, fazla yağı emer ve cildi kirden arındırarak rahat nefes almasını sağlar.
Cleopatra’nın yüz yıllar önce Holy Land’e yapmış olduğu ziyaretten beri, tüm dünya kadınları onun ayak izlerini takibe devam etmektedir.
Değerlendirme : ÖLÜDENİZ TUZU VE ÇAMURU AL, BANYONDA ELİNİN ALTINDA BULUNSUN!
**Dip Not; Deniz tuzu sağlıktır, yemeklerde de kullan! 
By Pelin Beşbudak